İran'ın Erdebil Eyaletindeki 8 bin Yıllık Yerleşim Yerinde Kazı Çalışmaları Yapılıyor

İran'ın Erdebil eyaletindeki Mışginşehr kentindeki Şehryeri, yaklaşık 8 bin yıllık tarihi kalıntılarıyla en eski yerleşim yerleri arasında bulunuyor.

İranlı tarihçilere göre, eyaletin yönetim merkezi olan Erdebil şehri Sasani hükümdarı Firuz tarafından kurulmuş olmakla birlikte 1500 yıllık bir tarihe sahip.

Sasani, Abbasi, Büyük Selçuklu ve Safeviler döneminde parlak devirlerini yaşayan Erdebil’in tarihini daha da geriye götürmek mümkün.

Eski kentlerden olan Erdebil’in ne zaman kurulduğuna dair bilgiler kesin olmasa da Zerdüştlüğün kurucusu Zarathustra’nın burada yaşadığına dair çokça rivayet bulunuyor.

Zarathustra'nın Avesta’yı, Erdebil ile Mışginşehr arasında bulunan Savalan Dağı’nda yazdığına inanılıyor. Bu nedenle Savalan Dağı, Zerdüştler tarafından da kutsal kabul ediliyor.

Bu durumda en eski adı Artavil olan Erdebil’in tarihini 2 bin 500 yıla kadar geriye götürmek mümkün.

Erdebil’in yakınındaki Mışginşehr’de bulunan, yaklaşık 8 bin yıllık olarak tarihlendirilen Şehryeri ise bölgenin en eski yerleşim birimi olarak biliniyor.

Bu tarihi alanda bulunan mezar taşını andıran büyük ebatlı taşların üstündeki baykuş figürleri dikkati çekiyor.

Genel olarak ağaç dalına konan baykuşun tasvir edildiği taşların bazılarında ağaç dalı yerine haç işareti de kullanıldığı görülüyor.

Kimi taşlardaki haç işareti yapı ve şekil itibariyle sonradan yapılmış gibi görünse de detaylıca incelendiğinde bir kısmının orijinal halinin böyle olduğu anlaşılıyor.

İlk bakışta karışık şekilde dizilmiş gibi görünen taşlara tepeden bakıldığında aslında bir sistematiğe göre dizildiği, gelişigüzel olmadığı görülüyor.

Ana hatlar kazılarda bulunduğu şekliyle dururken çevrede bulunup koruma amacıyla bölgeye taşınan taşlar da aynı alanda sergileniyor.

Tarihi alanda kazı çalışmaları yapılıyor

Tarihi alanla ilgili açıklamada bulunan arkeoloji uzmanı Mesud Nakıli, Şehryeri ören yerinin aslında 400 hektardan oluştuğunu belirtti.

Bu bölgenin yabancı bir arkeolog tarafından keşfedilmesi ile 2003 yılında kazılara başlandığını ve yaklaşık bin metrekare alan üzerinde kazı çalışması yaptıklarını aktaran Nakıli, “Ulaştığımız bu taşların, üstündeki şekil ve duruşları itibarı ile kutsal ve dini ritüellerin yapıldığı sonucuna vardık. Burada üstünde insan figürü bulunan yaklaşık 500 taşa ulaştık ve bu taşların önünde adakların konulması için taşlar bulunuyor.” dedi.

Nakıli, kazı esnasında çömlek, takı ve kemiklere ulaştıklarını aktararak buranın mabet veya kutsal alan olduğu sonucuna vardıklarını anlattı.

Taşlarda bulunan insan figürlerinde ağız yapısının olmamasına ilişkin Nakıli, “Bu da saygının göstergesi olarak sessizliği ifade ediyor. Dolayısıyla buranın kutsal olduğunun göstergesidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Bazı taşlardaki figürlerin elinde kılıç olduğunu ve bu kılıçların bazılarının kınında olmadığına işaret eden Nakıli, bu figürlerin savaşçıları temsil ediyor olabileceğini söyledi.

Tarihi alanın hemen aşağısında mağaramsı bir alan bulunduğunu aktaran Nakıli, “Önce bu alanda gusül alarak, temizlenerek sonra mabede girip ayinlerini gerçekleştiriyorlardı.” yorumunda bulundu.

Nakıli, taşların konumlandırma biçimine göre buna benzer iki yerin bulunduğunu, söz konusu yerlerin Fransa ve Türkiye de bulunduğunu ancak oradaki taşların az sayıda olduğunu ifade etti.

Taşların dizilişi ve aradaki koridorların şeklini değerlendiren Nakıli, “Buna bakarsak astronomiden faydalandıklarını görüyoruz ve büyük taşın gölge hareketlerinin saat görevini gördüğünü anlıyoruz.” diye konuştu.

Nakıli, bölgede buraya benzer 500 civarında yer olduğunu fakat izinsiz kazılar sonucunda çoğunun yok edildiğini dile getirdi.

Kazılarda elde ettikleri bilgiler doğrultusunda bu bölgenin demir çağına ait olduğu sonucuna vardıklarını kaydeden Nakıli, kazı alanında buldukları bazı tarihi eserlerin de kalkolitik çağa ait olduğunu, milattan önce 4 bin ve 5 bin yıllarına dayanan bu tarihi eserleri Mışginşehr müzesinde muhafaza ettiklerini belirtti.

Mekanı ziyarete gelen tarihçi Hadi Pejuhan da bu tarihi alanın en eski isminin "Pirazmiyan" olduğunu aktararak, milattan önceki tarihlerden kaldığını söyledi.